Dünya dijitalleştikçe, dijitalleşmenin toplumu etkileme ve değiştirme gücü üssel olarak artıyor. Dijitalleşme ile beraber sadece ekonomilerin yapısı değişmiyor ayrıca toplumların beklentileri ve istekleri değişirken, onlara sunulan değerler değişiyor.
Toplum ve ekonomi değişirken iş dünyasının da hızlı ve çevik bir değişim göstermesi ve yeni dijital dünyaya uyum sağlaması gerekiyor. Peki mevcut olan bürokrasi ve hiyerarşiye dayalı yönetim sistemi şirketleri daha ileri götürebilir mi yoksa dijitalleşmenin sonucu olarak şirketlerinde de değişime uyum sağlamaları mı gerekmektedir?
Bürokrasinin insan hayatına girişi devlet yönetimleriyle ile başladı. Devlet yönetiminde hayata geçirilen bürokrasinin zamanla iş hayatına sıçraması ise iş hayatını uzun süreli bir şekilde değiştirdi. Sanayileşme ve devamında fabrika üretim standartlarının yaygınlaşması ile beraber sadece iş dünyası değil, toplumsal bir değişim yaşandı. Kendi işinde çalışan, üretim yapan veya toprak ile ilgilenen bireyler, fabrika düzenindeki iş dünyasını sorgulamadan adapte oldular. Çalışma saatleri, iş yapışları, hiyerarşi içindeki yerleri, kurallar ve yapacakları işler ile ilgili bütün detaylar tanımlandı ve bu bürokrasiye uymaları beklendi. Buna göre sadece iş hayatı değiş sosyal yaşamlar da biçimlendi, yaratıcılıktan ve inisiyatif almaktan uzak iş modeli uygulandı.
Bürokrasinin terk edilmeye başladığı zamanın kırılma noktası ise internet oldu. Internet çağında kurulan şirketler Dot.com krizine kadar fazla hızlı büyüme gösterdiler ama krizden sonra ayakta kalan şirketler için büyük bir iş alanı yaratılmıştı. Bunun sonucunda bürokrasiyi bilmeyen, yeni kurulmuş ve kendi iş modellerini yaratan yeni nesil şirketler ortaya çıktı. Yaratıcılık ve toplumsal değeri en öne alan bu şirketlerin bürokratik şirketler gibi yol haritaları, hiyerarşileri, bürokrasileri bulunmuyordu. Bunun yerine hızlı, çevik, teknolojik ve sonuç odaklı çalışmaya dayalı, yatay ama çevik yapılar olmaya gayret ettiler. Bunun sonucunda dev teknoloji şirketleri ortaya çıktı ve bütün dünyayı değiştirmekle kalmadılar, sürekli değiştirmeye devam ediyorlar.
Dijital çağ henüz çok yeni başladı. Bürokrasi ise iş hayatına yerleşmiş durumda ve terk edilmesi kolay olmasa bile gerekli. Teknoloji üssel hızda artarken ve dijitalleşme sürekli olarak hayatın içine girerken belirli çerçevelere bağlı, karar almakta sorun yaşayan ve departmanların birbirinden kopuk halde ilerlemeye çalışan kurumların bu çağda başarılı olması çok olası görülmüyor. Zaman daha az bürokrasi ile yönetilen, daha çok çeviklik ve dijitalleşme içeren ve teknoloji kullanarak bunların hepsini ekosistem ve kolektif çalışma ile birleştiren şirketlerin zamanı. Bu demek oluyor ki dijital çağ ile iş hayatı değişimini eski tip yönetim ve iş anlayışı ile yönetmek mümkün değil. Bu yüzden şirketin ilerleyişini kısıtlayan sınırları ve departmanlar arası görünmez duvarları ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu da bürokrasinin ortadan kalkmasıyla mümkün olur. Kurumun kendi kendine yaratığı engelleri bulup ortadan kaldırmasına yardımcı olur. Bu sayede eski tip bürokrasi yerini çevik bir kuruma bırakır.
Çalışanlar konusuna da bürokrasi perspektifinden bakmamak ve çalışanları değer olarak görerek onların şirkete ortak olduğu sistemler kurmak gerekiyor ve eski insan kaynakları yönetim politikaları, maaş anlayışı ve standart roller anlayışı değişmelidir. Yeni çağda çalışanlara ortaklar gözüyle bakmak ve onlara hisse vermek veya şirkete daha fazla katılım sağlayabilecek bir iş modeli kurgulayarak, onların hem özgür bırakılması, hem de yaratıcılıklarının arttırılması ve bu şekilde şirket için üretken akıllar olarak görülmeleri gerekmektedir.
Dünyanın her yerinde yükselen yeni şirketler iş hayatını ve gündemi sürekli olarak değiştirmektedir. Eski büyük şirketler işlerini bürokrasi ve alışkanlıklarıyla yönetirken bu yeni şirketler yeni baştan iş dünyasını dizayn ediyorlar ve tekrar tekrar yeni iş modelleri deneyebilecek şekilde bir iş modeli kurguluyorlar. Dijital çağ ile beraber şirketlerin bürokrasiden uzaklaşmaları, çevik bir organizasyon kurmaları, teknoloji kullanmaları, çalışanlarını ortak olarak görerek özgür bırakmaları ve ekosistemlere dahil olarak onlarla beraber kolektif çalışmayı öğrenmeleri gerekmektedir.